Marka Kokuyor
Başlık size insanların marka takıntısını anımsatsa da benim söylemek istediğim mesaj tam bu değil!
Evet, ben de bazen insanların üzerindekilerinin marka değerini hesaplayıp gençlerin yeni deyimiyle ‘Marka kokuyor!’ demişliğim var. Reklama ayrılan yada markaya harcanan bütçeyi hesaplamak için; yoksa “Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde insan yok’ sözünü biliyorum. Marka gösterişi (Gösteriş kelimesinin sözlük karşılığı= Başkalarını aldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için birinin yaptığı yapay davranış, çalım, alım çalım, kurum. Kısacası el alem sizi konuşsun..!) ayrıca araştırılması gereken bir problem.
Son yıllarda yapılan araştırmalarda insan beyninin gördüğü bir kişiyi, 6 ay bir daha hiç görmezse unutabileceğini ancak duyduğu bir kokuyu ise yıllar sonra hatırladığını gösteriyor. Bu tüm markaların akılda kalıcılık için harcadığı milyonları düşünürsek ciddi bir sonuç.
1985 yılında bir haber sızdı basına. Buna göre;
Las Vegas’taki kumarhanelerin (casino) içeriğini sır gibi sakladığı, müşterileri uyanık ve dinç tutmaya yarayan bir kokuyu mekanda kullandığı söyleniyordu. Amerika’da 1995 yılında yapılan bir araştırma, bu koku sayesinde müşterilerin risk almaya daha meyilli olduğunu ve kumarhanelerin kârını yüzde 48 artırdığını göstermiştir.
Başka bir örnek Almanya’dan; Nivea, Almanya’daki sinemalarda 60 saniye boyunca sahilde koşan insanları, martıları ve balinaları gösterdikten sonra ekrana beliren Nivea güneş yağıyla birlikte sinema salonuna markanın ünlü kokusunu salmış. Böylece reklamın marka bilinirliğine katkısı yüzde 500 artmış.
Şimdi Türkiye bunun farkında. Turkcell daha çok gençlerin seveceği bir koku ürettirip tüm mağazalarda onu kullanıyor. Eczacıbaşı Vitra için incir sütünden ferahlık ve temizlik hissi veren özel bir parfüm ürettirdi. KOTON, LC WAIKIKI gibi markaların mağazalarına girdiğinizde hep aynı kokuyu duyarsınız.
Demek istediğim tam da bu ‘Marka kokuyor! ‘
Ürettiğiniz ürünlerin değil sizin markanızın bir kokusu olmalı. İnsan beynini bu kadar kolay ele geçirebildiğiniz, reklamınızı yapabildiğiniz, yıllarca akılda kaldığınız güçlü reklam çok az.
İçeriği sır gibi saklanan bir parfüm ürettiremezseniz de markanızın hedef kitlesinin seveceği bir parfüm kullanabilirsiniz.
Aslında mekanlarınızı temiz havayla bile korusanız çok artıdasınız demektir.
Her koku kendi dükkanında güzel! Fırında ekmek kokusu, balıkçıda taze balık, kahveci de kahve…
“Bizde her yerde türlü türlü koku var, kendi markamızın kokusunu nasıl oluşturalım dediniz haklısınız. Pasajların tost, sigara, çay kokusu, pastane de lahmacun kokusu… Hala bir çok AVM’de lavabonun yerini bilmeseniz de kokuyu takip ederek bulursunuz.
Her şeye rağmen marka kokmanın getirisi yüksek, bir düşünün derim.
Unutmayın siz gitseniz bile kokunuzun izi kalıyor…
*Öneri: ‘Koku’ diye bir kitap okumuş, çok etkilenmiştim. Patrick Süskind’in eseri “Das Parfum-Koku” daha sonra sinemaya uyarlandı ve “Koku: Bir Katilin Hikayesi” adıyla gösterildi. Kendi kokusu olmayan bir genç kokusu olabilmesi için bir seri katil olmaktan çekinmiyordu. Okumadıysanız yada filmi izlemediyseniz tavsiye ederim.